ÖNCE HEYECANDAN,
SONRA YAŞLILIKTAN TİTRİYOR ELLERİN…
NE OLUR KIZMA, GENÇ DEĞİLSİN Kİ KANKA’M!
“Senin annenle benim annem arasında çok büyük yaş farkı yoktur” dedi.
Belki de sahiden
yoktur bilemem ama matematik hesabı yaparak bunu bulabiliriz aslında diye
düşünsem de sırıtmayı ve “Neye göre” demeyi tercih ettim.
“Senin de kocaman ağabeylerin var. Yani annen çok genç olamaz” dedi.
“Evet, benden büyük ağabeylerim var ama sen sizin ailenin en küçüğüsün
ve yine de benim en büyük abimden beş yaş büyüksün” dedim.
Boş boş baktı. Anladım ki; yaş konusundaki hırsı o anda
yanımızda bile olmayan annelerimizi kıyaslamakla ilgili değildi. Benimle
ilgiliydi. Aramızdaki on yaş, onu çileden çıkartmıştı.
Evet, ben de genç değilim artık. Orta yaşın başlangıçlarını
yaşıyorum, otuz sekizinci yaşımın tadını çıkarıyorum ve yaşımı çok seviyorum. O
hırs yapana kadar da aramızdaki yaş farkının farkında bile değildim ayrıca.
Benim herhangi bir kız arkadaşımdan farkı yoktu bana göre… Hırsı yüzünden
dikkatimi çekti. Ben otuzlu yaşlarımın son yıllarıyla ne kadar barışıksam, o
kırklı yaşlarının sonlarıyla o kadar küstü. İlk bakışta dikkat çekmiyordu bu
küslüğü ama dikkat edince ortadaki büyük yanlış gözüme çarpmıştı işte.
Benimle aynı giyinmesi, benimle aynı yerlerde gezmesi,
benimle aynı hayatı yaşıyor olması onu daha genç yapmıyordu. Elbette ki benimle
aynı olmasında bir sakınca yoktu ama bunu sırf hırsı yüzünden yapıyor olması
tehlikeliydi.
Bunun üzerine incelemeye başladım kadınları.
Üçe ayrılıyoruz biz.
Yaşlarını, doğum tarihlerini problem yapmadan, sindirerek ve
keyifle yaşayan kadınlar var. Sanırım ben de onlardanım. Seviyorum yaşımı. Her
yerde de söylüyorum. Yaş aldıkça vazgeçmem gereken kıyafetlerin olmasını
seviyorum. İlişkilerle ilgili konuşabileceğim konuların değişmesini seviyorum.
Benden on yaş küçük biriyle herhangi bir konuda yarışa girememeyi ya da
girmemeyi seviyorum. Yüzüme yaptırttığım botoksa rağmen doğal kalmaya çalışmayı
ve bu botoks ya da dolgu işlemlerinin suyunu çıkartmadan, belli bir seviyede
kalması gerektiğinin bilincine varmayı seviyorum. Botoksla yaşımı saklamayı
değil de; kendimi daha iyi hissetmeyi seviyorum. Yaşımın verdikleriyle ve
aldıklarıyla yaşamayı seviyorum. Çok var etrafımda benim gibi kadın… Onların
hepsini seviyorum…
Yaşlarından korkan ve uzun süre geldikleri yaşla barışamayan
kadınlar var bir de… Onlar da zararsız. Onların sorunu yaşlarıyla barışına
kadar devam ediyor ve en geç kırk beş yaşına geldiklerinde bitiyor. Hayatın
geçip, gitmesinden; bünyelerinin yerçekimi başta olmak üzere çeşitli doğal
yasalara olan uyumundan kaynaklanan bir bunalım onlarınki ve geçiyor
nihayetinde. Bu ikinci tür kadınları da seviyorum…
Ama “Yaş savaşı” yapan kadınları sevmiyorum. Açık açık
yapmıyorlar çünkü. Kendileriyle çok barışık gibi görünerek yapıyorlar. İtici
oluyorlar.
Siz kötü giden ilişkinizden bahsettiğinizde, kendilerinin ne
kadar tercih edilen bir kadın olduklarını ballandıra ballandıra anlattıkları
için itici oluyorlar. Hayır, ballandıra ballandıra anlattıkları tercih
edilişleri değil onları itici yapan. Sırf yaşları ilerlediği için yalnız kalma
kaygısıyla hiç istemedikleri bir adamla ilişki yaşadıklarını bildiğiniz halde
size yalan söylüyor olmaları iticilik sebepleri. Bunu yapıyorlar çünkü sizin
yaşınızla yarışıyorlar. Çünkü size karşı güç kazanmaya çalışıyorlar.
Sizin giydiğiniz bir kıyafeti eleştirirken anlıyorsunuz
gerçekte neler yaşadıklarını.
“Bizim yaşımıza uymuyor bu kıyafet” diyorlar ama aynı yaş
grubunda olmadığınız gerçeğini göz ardı ediyorlar bunu yaparken…
Botoks yaptırdıkları zaman doğum tarihlerinin 10 yıl ileriyi
gittiğini sanıyorlar ve bu sabit fikirden asla vazgeçemiyorlar.
Gözlerdeki bakışın gerçeği asla saklayamadığını anlayamıyorlar.
“Yaşımı çok seviyorum” diyorlar ama asla gerçek yaşlarının
gereğini yerine getiremiyorlar. Çok yoruyorlar karşılarındakini. Çünkü çok
konuşuyorlar. Aşırı konuşuyorlar.
“Evet” ya da “Hayır” şeklinde cevaplanacak bir soruya yirmi
dakikadan oluşan bir konferansla cevap veriyorlar.
Siz içten içe anlıyorsunuz aslında yaşlarından dolayı fazla
konuştuklarını ama bu durum çizmeye çalıştıkları imaja aşırı ters olduğu için
pek konduramıyorsunuz. Zaten bunun yüksek sesle söylenmemesi gerektiğini de biliyorsunuz.
“Hastayım” dediğinizde, sizden daha hasta oluyorlar.
“Âşık oldum” dediğinizde, sizden daha âşık oluyorlar.
Mutluysanız, daha mutlu; mutsuzsanız, daha mutsuz oluyorlar.
Ne yaparsanız, yapın hep yarışıyorlar sizinle!
Eğer etrafınızdan uzaklaştırmazsanız, sizi ruhen kendi
yaşlarına getiriyorlar en sonunda…
Zaten bu yüzden de etraflarında hep kendilerinden çok genç
insanların olmasını istiyorlar. Çünkü kendi yaşıtlarını daha ileriki yaşlara
götürme imkânlarının olmadığını biliyorlar.
Yaş almak öyle güzel bir durum ki aslında…
Bunu yaşayabilmek, bununla barış içinde olmak öyle huzur
verici ki…
Otuz sekiz yaşımda, tütü giymemin saçma olduğunu kabul etmem
ve tütü giyen 25 yaşındaki bir kadınla aynı olmadığımın bilincinde olmam öyle
doğal ve gerçek ki…
Başkası gibi görünmeye çalışmamak, giden seneleri geri
getirme çabası içinde olmamak, daha genç yaşlarda olanlarla yarışmak yerine
daha samimi bir duruş sergilemek…
Ömrümüz olduğunca gerçeğe sahip çıkmak…
O kadar kolay ve o kadar huzur verici ki…
Ruhun genç olması, başkalarıyla savaşarak sağlanmaz.
Yaşınızla barıştığınızda zaten ruhunuz gencecik olur…
Ve gözlere yerleşen olgunluğun güzelliğinin yerini hiçbir
şey tutamaz…
Her yaşın güzelliğini, yaşlarına yakışır şekilde yaşayan tüm
kadınlara upuzun, sağlıklı bir hayat diliyorum…
Sevgiler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder