26 Haziran 2010 Cumartesi

BİHTER ''KOMŞU KIZI'' OLSAYDI!?

Kadro çok iyiydi, senaryo güzeldi, yönetmen çok başarılıydı, görsel anlamda çok doyurucuydu ve her şeyden önemlisi çok önemli, çok özel bir edebi eserden uyarlamaydı…


Evet, Aşk-ı Memnu’dan bahsediyorum! Dün sona eren Aşk-ı Memnu’dan…
Ben de hemen hemen hiç kaçırmadan izledim, takip ettim. Belki biraz işim gereği her şeyi takip ettiğim için izledim belki de sevdim ama bir kurgu ve dizi olarak izledim…
Öncelikle içinde emek olan hiçbir şeyi eleştirmeyi sevmediğim için bugün eleştireceğim konunun Aşk-ı Memnu olmadığını belirtmek istiyorum.

Ben, bizi eleştirmek istiyorum…


Bundan bir, iki ay önce de yazmıştım; kadınların çılgınlar gibi ‘’Bihter yüzüğü, kolyesi, küpesi, çizmesi, salyası filan’’ aldığını ve bunun nedenini anlamadığımı! Gerçekten anlamadığım birçok detay gördüm ben bu dizi sayesinde.

Bir kere ‘’Bihter’’ karakteri makbul insan mı ki tapınılıyor bu karaktere? Neden milletçe ‘’Bihter’’ karakterine hayran kaldık? Hayran kalınan Beren Saat’ se eğer tamam ama sanmıyorum! Ve eminim ki bundan 6- 7 yıl sonra mini mini Bihter’ler ilkokul sıralarına oturacaklar. Çünkü Bihter’e hayran kaldık!
Niye? Neden?


Komşumuzun kızı, böyle bir ilişki yaşasa, yerden yere vururuz bence!

Bu mini mini Bihter’lerin yanındaki sıralara da minyatür Behlül’ler oturacaklar elbette çünkü o da makbul adam oldu! Gerçek hayatta mahallenin kahvesinde linç edilecek adam, kimsenin kızını vermeyeceği kadar büyük bir günahı olan biri, ‘’idol’’ oldu! Kıvanç Tatlıtuğ’dan bahsetmiyorum. ‘’Behlül’’den bahsediyorum!


Nelerine acıdınız? Yapılabilecek en büyük ihaneti gerçekleştirmelerine mi?
Bu ihaneti ortaya çıkartmak isteyen diğer karakterlere düşman olan insan gördüm ben bu topraklarda! Desteklediğiniz ne?


Üçüncü sayfa cinayetlerine sebep olan ilişkilerden birinin yaşanması bu kadar hayran kalınacak bir durumsa eğer kimse bundan sonra ağzını açıp da aldatanlar, aldatılanlar hakkında konuşmasın çünkü fırsatını bulsa ‘’BİHTER’’in heykelini dikecek insanlar var bu memlekette!

Sokakta, beş çayında, orada, burada ağzımızı her açtığımızda ahlaksızlık, şerefsizlik, adilik ve bilumum kötü özellikle nitelendirdiğimiz insanlardan farkı olmayan ikisini, ekranda görünce tapılası birer karakter yaptık.

Buna ‘’ama onlar birbirlerini çok sevdiler’’ diye savunma getirilebileceğini de farkındayım ama o zaman ben de ‘’ yan komşunun kızı da başka bir adamı çok sevdiği için aldatmıştı kocasını’’ diyebilirim!

Ben zaten herkesin kendi yaşadığını bildiğini ve yaşayandan başka hiç kimsenin kimin, neyi, niçin yaşadığını anlayamayacağını savunan bir insanım ve şu anda insanların yaşadıkları ilişkileri de eleştirmiyorum.

Eleştirdiğim ve anlayamadığım şu: hangi kesimden olduğu önemli olmaksızın bu topraklarda yaşayan herkes, değil kocasının yeğeniyle beraber olmak, bambaşka bir adamla beraber olan evli bir kadını derhal toplumdan dışlarken BİHTER’e hayran kalınması. Nasıl bu kadar ikiyüzlü olabildiğimizi anlamıyorum!

Ya göründüğümüz ve konuştuğumuz gibi bir toplum değiliz ya da hayran kaldığımızın Beren Saat olduğunu farkında değiliz!

Neyse, belki bu dizi sayesinde ‘’aşk’’ a saygı duymayı öğrenmişizdir de bundan sonra insanların yaşadıkları ilişkileri eleştirirken aklımıza ‘’Bihter’’ ve ‘’Behlül’’ gelir.


Sevgiler…

20 Haziran 2010 Pazar

CANIM BABAM...

Çok şanslı bir insanım ben!

Çok güzel bir evde doğdum ve çok güzel bir aileye sahibim…
Çok güzel bir annem ve çok sevdiğim üç kardeşim ve dünyalar güzeli bir yeğenim var…

Ve dünyanın en mükemmel babasına sahibim…
Bütün babalar mükemmeldir aslında evlatları için ama ben, bugün bencillik yapıp, canım babama seslenmek istiyorum…

Bugün babalar günü ve aslında ben anneler günü, babalar günü gibi günlerle ilgili yazmaktan hiç hoşlanmıyorum. Kayıpları olanlar adına samimiyetsiz buluyorum bugünleri, perakende sektörünün maşaları gibi görüyorum böyle günleri ama bu sene farklı hissettim…

Bizler, duygularımızı çok rahat dile getiren, gösteren bir millet değiliz... Hep gizli yaşarız, göstermek istemeyiz… Sarılmayız, öpmeyiz, anlatmayız…
Artık haykıralım birazcık…

Çok seviyorum, babacığım seni…
O kadar güzel ki senin kızın olmak.

Çocukken benimle saatlerce oynadığın günlerden birinde annemin kristal vazosunu kırmıştım ve sen suçu üstüne almıştın, annem bana kızmasın diye; işte, hayatım boyunca da öyle korudun beni…

Bu yaşımda bile hafif ateşim çıksa gece kalkıp, beni kontrol ediyorsun biliyorum ve o kadar güzel ki bunu yaşayabilmek…

Hayatta yapmak istediğim, yapmayı düşündüğüm, aklımdan geçirdiğim her şeyi yapmam için hep şans verdin bana. Hep önümü açtın yapmak istediklerim için…

Başarısız olup, döndüğüm zamanlarda ise hiç başarısızlıkları gündeme getirmedin; yeni bir şans açtın her zaman…

Sadece bana değil, kardeşlerime de her türlü şansı ve fırsatı verdin her zaman, bazen imkânlarını zorlaman gerekse bile herhangi bir şeyin içimizde kalmasına asla izin vermedin…
Ama bunu yaparken de asla hayal âleminde yaşamamıza izin vermedin. Bizler hayatın gerçeklerini öğrenelim diye de her zaman gerçek hayatı gösterdin bize…

Belki bizler sana istediğin şeyleri veremedik ve seni birçok kez hayal kırıklığına uğrattık ama hepimiz seni çok seviyoruz ve her şeyden de öte bizi bu kadar çok sevdiğin için çok şanslı olduğumuzu biliyoruz…

Biz, sana ve anneme sahip olduğumuz için çok şanslıyız…
Bizim babamız olduğun için çok teşekkür ederiz…

Evet, güzel babam; senin ve tüm babaların, babalar gününü kutluyorum…

Tüm babalara evlatlarıyla geçirecekleri sağlıklı ve huzurlu uzun seneler diliyorum…

Sevgiler…

13 Haziran 2010 Pazar

GENÇLER İÇİN EĞLENCE REHBERİ!?

Genç bir arkadaşımdan aldığım bir elektronik posta var. O arkadaşım, bana öğrenci olduğunu, şu anda çalışmadığını ve tatile de gidemediği için çok sıkıcı bir yaz geçirdiğini yazmış.

Bu arada geçtiğimiz haftalarda işyerlerini öyle eğlenceli yerler olarak tanıttık ki, hiç çalışmayan bir insanın gözünde, bir Disney Land yarattık sanırım. Durum o kadar basit değil maalesef.

Evet, iş yerlerinde daha önce bahsedilen her şey yapılabilir ama bu düşünüldüğü kadar kolay değildir. Onları yapmak da çaba, dikkat ve enerji gerektirir. Ve yakalanıldığı taktirde sonuç kocaman bir hüsran olabilir. O yüzden kendine güvenmeyen ya da kendine manasız bir şekilde güvenenler bence sadece işlerini yapsınlar.

Benim fikirlerimle hareket etmek de çok akla yatkın bir şey olmadığı için siz kendi bildiğiniz yolda ilerleyin.


Şimdi, gelelim genç arkadaşımızın sorununa.
Tahmin ediyorum ki; öğrenci olduğunuz için çılgınlar gibi para harcayarak, vakit geçirmeniz pek mümkün değil.

Mesela yaz-kış işe yarayan ve genelde garantili sonuç veren bir eğlence çeşidi vardır. Bu eğlence için çok para harcamak da gerekmez ayrıca. Arabanıza benzin parası ya da arabanız yoksa yol parasıyla çok eğlenebilirsiniz.

Malum; düğünler, aslında ilk %50‘ in, diğer %50’ yi çok tanımadığı ortamlardır. Yani damadın tarafı gelinin tarafını, aynı şekilde gelin tarafı da damat tarafını çok tanımaz. Hele ki o düğünde oturma planı kapı girişine yerleştirilmediyse araya kaynamak çok kolay olur.

Ama dikkat gerektiren bir nokta var ki asla atlanmaya gelmez. Düğünün kalabalık olması şarttır.

Tabii yemekli ve limitsiz içki servisi olan düğünlerin seçilmesinde fayda vardır. Alkol almayıp, karın doyurmayacaksanız; ne işiniz var tanımadığınız insanın düğününde!?

Eğer düğün saat 20: 00’ de başlıyorsa, siz 21: 30 gibi ortama dalın. Nikâhı kaçırırsınız ama zaten tanımadığınız iki kişinin nikâhı sizi çok fazla ilgilendirmemeli. Her düğünde mutlaka boş bırakılmış yedek masalar vardır. Çok göze batmamaya çalışarak o masaya yerleşin.

Sonrası kolay zaten…
Vur patlasın, çal oynasın ilkesini benimseyerek eğlenin. Ama siz yine de çok vurmamaya ve çok patlatmamaya özen gösterin.
Bir de düğün ortamının duygusallığına kapılıp, gelini, damadı ya da anne-babaları tebrik etmeye kalkmayın. O zaman yakalanırsınız.

Şimdi, bunu okuyup ‘’tam sahtekârlık, kolay yoldan ve bedava eğlence’’ diye düşünenler olabilir. Kesinlikle değil. Bir kere ciddi ön çalışma gerektiriyor. Hangi düğün nerde, en kalabalık düğün hangisi, hangisinin menüsü daha zengin şeklinde sorular cevaplandırılmalı operasyon öncesinde.

Tabii bir de düğün ortamına uygun giyinmek lazım. Ancak, kesinlikle kendinizi kaybedip, düğün alışverişi filan yapmayın. Evdeki uygun giysilerinizle idare edin.

Aslında aynı aileye ait düğünleri takip etmeyi başarırsanız bir süre sonra kesinlikle göze batmazsınız. Üstelik göze batmadığınız gibi o ailenin düğünlerinden birini kaçırdığınız anda tüm gözler sizi arar. Mesela ben, bizim aileye ait her düğünde gördüğüm ama hiçbirimizin tanımadığı o üç genci, en son düğünde göremedim ve ciddi anlamda merak ettim. Ama son düğün biraz uzak bir noktadaydı belki o yüzden izimizi kaybetmişlerdir.

İşin felsefesi çok basit. Hedefi belirle ve hedefe saldır.
Sakin, riske girmeden, çok göze batmadan.

Bana soracak olursanız; böyle bir şeyi deneyip denemediğimi ‘’Hayır’’ şeklinde bir cevap alırsınız. Yanlış bulduğum için değil. Sadece bu yola başvuracak zamanım yok. Çünkü her yıl 3- 5 çocuk doğan ailemde, her ay 3’er 5’er düğünler oluyor. Dolayısıyla, ihtiyaç hissetmiyorum. Yoksa yöntem, çok basit ve güvenilir. Kesinlikle tavsiye ederim.

Hadi herkese iyi eğlenceler...

1 Haziran 2010 Salı

TATİLE ÇIKAMAYANLAR REHBERİ!

Geçen hafta yayınlanan tatile çıkamayan ve çalışmak zorunda olanlar rehberi, yoğun ilgi gördü. Hafta boyunca okuyucularımdan çok sayıda elektronik posta aldım. Birçoğu tavsiyelerim için teşekkür ederken, bazı okuyucularımız da kendi tavsiyelerini yollamışlar. Bazıları da akıllarına takılan bazı şeyleri sormuşlar.


Tatile çıkamayıp da ofiste, işyerinde tıkılı kalan bir okuyucumuz, ofiste iskambil oynadıklarını yazmış ve eğer varsa bu konudaki birikimlerimi paylaşmak istemiş. Öncelikle, işyerinde iskambil oyunları oynamak her yerde olduğu gibi çok zevklidir. Ancak; ben şahsen bu çalışma ortamını renklendirme yöntemlerinden biri olan ofis iskambil oyunları turnuvasını çok onaylamam. Çünkü risklidir. Öncelikle ani bir baskın karşısında ortalığı toparlamanız uzun sürebilir ve dolayısıyla yakalanabilirsiniz. Ama siz diyorsanız ki ‘’biz işi kitabına uydurduk, üstelik Mahmut Abi bizim için gözcülük yapıyor, yakalanmayız’’, o zaman şeytanınız bol olsun. Bu durumda tavsiye edebileceğim oyunlar; Batak, King, 3-5-8 filan olabilir. Zaten yakalansanız da bahaneniz hazır. ‘’Herkesler deniz, güneş, kum çılgın gibi eğlenirken, çalıştırmasaydınız bizi’’ diyebilirsiniz.

Bir başka okuyucumuz bilgisayar oyunlarından çok hoşlanmadığını ve yapacak bir şey bulamamaktan dolayı işyerinden soğumaya başladığını yazmış. Size tavsiyem eğer büyük bir masanız varsa ve futboldan hoşlanıyorsanız, sizinle aynı durumda olan bir arkadaşınızla masa üzerinde bir bozuk paradan faydalanarak maç yapabilirsiniz. Oyunun kuralları şöyle: Siz masanın bir ucunda parmaklarınızı masaya yapıştırmak suretiyle kale oluşturacaksınız. Arkadaşınız da sadece parmaklarını kullanarak bozuk parayı kaleye atmaya çalışacak. Aslında bu, basit ve zevkli olduğu kadar turnuvaya dönüştürmeye de açık bir oyundur.

Tavlayı çok sevdiğini söyleyen bir başka tatile gidemeyip, çalışmak zorunda kalan mağdurumuza abartmamasını tavsiye ediyorum. Yüz bulunca astarını istemek durumu yaşanacağı gibi, tavlanın çıkartacağı gürültü daha beter bir sonucun yaşanmasına da vesile olabilir. Ama tavla oynayabileceğiniz bol miktarda oyun sitesi mevcut.
DİKKAT!
Bilgisayarlar söz konusu olduğunda ister oyun oynayın, ister facebook ya da twitter takılın, unutulmaması gereken tek gerçek: bilgisayarın ekranını iyi ayarlamanız ve yüz ifadenize sahip olmanızdır. Ekranı sizden başka biri görmesin ve facebook’ta paylaşılan sersem bir videoya gülümserken yakalanmayın. Tutun ifadenizi!

Kadınların bol olduğu bir çalışma ortamınız varsa eğer fal bakabilirsiniz. Üstelik bunun için 3.gözünüzün filan olması gerekmiyor. Nasıl olsa işyerinizdeki herkesle ilgili bir şeyler biliyorsunuzdur. Onları birleştirin ve atın gitsin. Burada dikkate alınacak nokta, fala ücretsiz bakmak zorunda oluşunuzdur. Nakit para almayın çünkü bu sömürüye girer. Ama bunun yerine fal baktığınız kişilere sizin yapmanız gereken işleri yaptırabilirsiniz.
Yine kadınların yoğun ilgi göstereceğini düşündüğüm diğer bir ofis hobisi ise ‘’kendi takını kendin yap, hem de ofiste yap’’tır. Alacağınız rengârenk boncuklarla kendinize kolyeler, bilezikler yapabilir aynı zamanda da sıkıcı ofis saatlerinizi renklendirebilirsiniz. Bu gerçekten yararlı olur. Çünkü eğlenirken bütçenize de katkı da bulunmuş olursunuz.

Gelelim ‘’Tüm bunlar bana yetmiyor, ben denize gitmek istiyorum’’ diyenlere. Bu durumda olanların, yalan söylerken kızarmamaları ve kekelememeleri gerekmektedir. Mesela hasta olduğunuzu söyleyip işten kaçabilirsiniz. Ama bu yalanı söyleyip işten kaçtığınız takdirde plajda iş yerinden kimseye yakalanmamanız gerekmektedir. Üstelik çok iyi bir koruyucu krem kullanılması zorunludur. Aksi halde ertesi gün işe kıpkırmızı bir suratla gitmeniz gerekebilir ki bu hiç hoş olmaz.

Hayatınızı zorlaştıran her şeyi keyifli hale getirebilmeniz için biraz çaba ve biraz hayal gücü yeterlidir. Gerisi çorap söküğü gibi gelir.

Kendinize iyi bakın ve çok eğlenin.