18 Şubat 2010 Perşembe

WHERE ARE YOU FROM???

Son zamanlarda, trend, trendy, in, out kelimelerine ve kelimeler esas alınarak yapılan yönlendirmelere ciddi anlamda takmış bulunuyorum.

‘’Suşi yemek acayip in’’

Oh çok şükür, nihayet in oldu mu, suşi yemek? Yıllardır bekliyordum ben de in olsa da yesek diye... Ayça’cım, biliyorum çiğ ya da pişmiş sen deniz ürünü sevmezsin ama yemek zorundasın. Out olmak istemezsin sanırım.

‘’Avize küpeler süper trendy mutlaka tak’’

İyi de benim saçım kısa ayrıca kulaklarım biraz iri, takmasam olmaz mı?

‘’Bu kitabı mutlaka oku, bestseller yani...’’

İyi de ben tarihi romanları severim ama kızacaksanız ya da beni toplumdan dışlayacaksanız okuyayım.

‘’Saçların hala sarı mı? İnanmıyorum, sarı saç out oldu...’’

Benim annem, babam hatta babannem de sarı saçlı, genetik bir şey bu...



Aslında bu yönlendirmeler mi, bu yönlendirmeler sonucu herkesin aynı şeyi yapması mı yoksa bu kelimelerin olur olmaz bir şekilde kullanılması mı daha çok sinirimi bozuyor bilemiyorum...

Trend, bestseller, trendy, in, out, trendsetter...

Doğru yerde bile kullanılamazken, bu kelimeler mi bir toplumu yönlendirmeye çalışıyorlar...

Sadece bu kelimeler değil, günlük hayatımıza girip, her şeyi olduğundan daha zor hale getirenler. Bunların bir de suç ortakları var.

Geçen gün oturduğum cafe’de yan masamdaki çiftin konuşmalarına kulak misafiri oldum. Tartışıyorlardı. Ve kız en sonunda ‘’Down Oldum ‘’ diyerek noktayı koydu.

Niye down oluyorsun ki? Sen de herkes gibi üzülsen, psikolojik çöküntü yaşasan, şaşırsan, sinirlensen ya da illa uç bir şey yapmak istiyorsan kahrolsan olmuyor mu?

Down olmasan da, karşındaki adamın da kafasını karıştırmasan daha iyi olmaz mı? Adamcağız bu terim, bilir bilmez birçok anlamda kullanıldığı için nasıl tepki vereceğini şaşırdı. Bir de ‘’yani’’kelimesi vardır işlevsel özelliğe sahip olup, her türlü soruya cevap verirken kullanılabilen.

‘’Proje bitti mi Pınar Hanım?’’

‘’Yanı’’ Ben cevabımı verdim. Siz düşünün hangi anlamda kullandığımı. Bitmiş de olabilir, bitmemiş de...

Tam onları düşünürken diğer masadaki genç bir kızın sesi kulaklarıma çarptı.

‘’Kaavemin yanına Cookie alabilir miyim?’’

‘’Burası Londra olsaydı; sen de Mr. And Mrs Brown ‘ın kızları Clara olsaydın alırdın tabii ama bizde sadece un kurabiyesi var. Sıcacık. Getireyim mi?’’ diyemeyen servis elemanı, mutfağa Cookie aramaya gidiyor.

Tabii ki yabancı dil bilmek kötü değil ama bilmediğin halde kullanmak hoş olmuyor be, güzelim... Hele ki olur olmaz kullanmak daha bir kötü oluyor sanki.

Kısacası, günlük hayata yerleşen ve Türkçe’ nin ahengini bozan, üstelik de çoğu zaman yanlış kullanılan kelimeler sinirimi bozuyor.

Bir de bu kelimeleri maşa olarak kullanıp, ‘’yapın’’, ‘’yapmayın’’ , ‘’giyin’’, ‘’yiyin’’, ‘’için’’ yönlendirmeleriyle toplumu aynı fabrikadan çıkmış gibi bir kalıba sokmaya çalışmıyorlar mı moralim bozuluyor.

Giymeyeceğim işte, NewYork ‘lu trensetter’in giydiği elbiseden. Elbise kötü olduğundan değil. Aksine çok şık. Ama ben kadının ne iş yaptığını anlayamadım. Ya kötü bir şeyse Trendsetter olmak. Neme lazım ben gidip moda olan bir şey alıp giyeyim de en azından içim rahat olsun...



Hiç yorum yok: